İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Beylikdüzü Belediye Başkanlığı döneminden kalan davada olmayan raporla cezasını istendiğini açıkladı. İmamoğlu, “Bu iddia çok ciddi ve çok önemli. Yalnız ortada bir sorun var. Çok ciddi bir sorun var. Böyle bir rapor yok. Böyle bir rapor yok. Tekrar ediyorum, böyle bir rapor yok. Alo Bilirkişi Bey hemen imdada yetişiyor. Şak diyorlar, tak diye rapor çıkıyor” dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Saraçhane Başkanlık Binası Fuaye Salonu’nda açıklamalarda bulundu.
İmamoğlu konuşmasının başında Kartalkaya faciası ve Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın tutuklanmasına değindi.
İmamoğlu, Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’a destek vererek, “Tek başına gerçeklerin ortaya çıkması için çabalıyor” dedi. İmamoğlu, İktidarı eleştirerek, “Yetkileri en geniş manada eline almaya çalışan hükümet ve mevcut anlayış sıra sorumluluk almaya gelince ne yazık ki ortadan kayboluyor” ifadelerini kullandı.
İmamoğlu, Özdağ’ın tutuklanmasını “Darbe dönemlerinde yaşanan olaylar” olarak nitelendirerek Selahattin Demirtaş’ın da 7 senedir tutuklu olduğunu hatırlattı.
İmamoğlu, “Facialar, felaketler art arda geliyor… Ama tüm bunlarda sorsanız hükümetin hiçbir kabahati yok” diyerek iktidarı eleştirmeye devam etti.
TURPUN BÜYÜĞÜNÜ AÇIKLADI: BİLİRKİŞİ
İmamoğlu konuşmasının önemli bir bölümünü kendisine açılan davada bilirkişi olarak görevlendirilen Bilirkişi’ye ayırdı. İmamoğlu, AKP Lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerine atıf yapıp turpun büyüğü diyerek ‘turpun büyüğü’ olarak Bilirkişi Bilirkişi’yi gösterdi.
“OLMAYAN RAPORLARI İDDİANAMEYE SOKTU”
“Biz de bugün çok çarpıcı bir tezgahı ortaya sermek için sizleri davet ettik” diyen İmamoğlu, Bilirkişi’yi “infazcı” olarak nitelendirdi ve “olmayan raporların nasıl iddianameye girdiğini” anlattı.
İmamoğlu, Beylikdüzü Belediye Başkanlığı döneminde yapılan bir ihaleye ilişkin açılan davada yargılandığını hatırlatarak, Danıştay’ın kendisini haklı bulmasına rağmen davanın devam ettiğini söyledi.
“Danıştay’ın 5 yüksek yargıcının benimle ilgili görüşünü yeterli bulmayan mahkeme konuyu bir bilirkişiye emanet etti” diyen İmamoğlu, bu bilirkişinin Bilirkişi olduğunu ve kendisini suçladığını belirtti
İmamoğlu, Bilirkişi’nin “olmayan bir raporu varmış gibi gösterdiğini” söyleyip “Böyle bir rapor yok” ifadesini vurguladı.
“Eğer bir konu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni ve Ekrem İmamoğlu’nu ilgilendiriyorsa, savcıların konuyu bize bağlama arzusu varsa Ekrem İmamoğlu’na, bilin ki maharetli Bilirkişi Bey de o dosyaya hemen eklemleniyor.
Adeta, Alo Bilirkişi Bey hemen imdada yetişiyor. Şak diyorlar, tak diye rapor çıkıyor.”
İmamoğlu, Bilirkişi’nin İETT, İSFALT ve İspark ile ilgili soruşturmalarda da bilirkişi olarak görevlendirildiğini ve aleyhlerinde raporlar hazırladığını ifade etti.
“İstanbul’da 8.806 bilir kişi var… Ama ne hikmetse… bütün dosyalarımızda” Bilirkişi’nin görevlendirildiğini söyleyen İmamoğlu, “Bize hep Bilirkişi Bey’in düşmesi tesadüf olabilir mi?” diye sordu. İmamoğlu, Bilirkişi’nin Çorlu Ağır Ceza Mahkemesi’nde “sahte bilir kişi raporu yazmak iddiasıyla yargılandığı” bir davanın olup olmadığını sorguladı.
Son olarak Beşiktaş ve Esenyurt operasyonlarında da Bilirkişi’nin görevlendirildiğini belirten İmamoğlu, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanmasında Bilirkişi’nin tek imzalı raporunun etkili olduğunu belirtti.
Diğer iki bilirkişinin raporu imzalamadığını ve Özer’in suçlanmaması gerektiğini belirttiklerini söyleyen İmamoğlu, savcılığın bu raporu dikkate almadığını söyledi.
ADALET BAKANI TUNÇ’A SESLENDİ
Adalet Bakanı’na seslenen İmamoğlu, “Sayın Adalet Bakanı. Duydun ya da duyacaksın bunları… HSK’yı bu konuda harekete geçirmelisiniz” dedi.
“Bakan bize karışamaz diyenlerin olduğu bir yerde… sadece tweet attınız” diyen İmamoğlu, Bakan’ı göreve çağırdı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da seslenen İmamoğlu, “Sayın Cumhurbaşkanı, turpun büyüğü senin heybenden çıktı… Milletin verdiği yetkiyi yargı kumpaslarıyla iç edemezsiniz. Haramdır” ifadelerini kullandı.
İmamoğlu’nun açıklamaları şöyle:
(Kartalkaya faciası) Olay açığa kavuşturulmalı ve bu konuda hassasiyeti en üst seviyede bütün yetkili insanlarımız göstermeli. İnsanlar ailelerine ulaşma kaygısı yaşarken ve acıları derinden hissederken, tüm Türkiye yasta, yastayken yine ne yazık ki ilk anlarda bir kısım nifakçılar, , daha önceki birçok olayda olduğu gibi burada da ortaya çıktı.
Yetkilerin sahibi olmak için yanıp tutuşanların, iş sorumluluk almaya geldiğinde adeta adam asmaca oynamasını ise buradan kınıyorum. Bolu Belediye Başkanımız Sayın Tanju Özcan’a medya üzerinden hakaret edenleri, suçlu ilan edenleri ve yine bildik oyunlarla sorumluluklardan kaçma girişimlerini en üst perdeden kınıyorum.
Tek başına gerçeklerin ortaya çıkması için çabalayan ve facia yaşandığı ilk andan itibaren, o ilk gününden itibaren durmaksızın çalışan Tanju Başkanımıza da buradan selam ve sevgilerimi iletiyorum. Kolaylıklar diliyorum.
Yetkileri en geniş manada eline almaya çalışan hükümet ve mevcut anlayış sıra sorumluluk almaya gelince ne yazık ki ortadan kayboluyor. Yaratıkları derin rejim sorunu, sistem sorunu, her yetkiyi, her izni… devşirme çabası ortaya bir sorun çıktığında, bir facia yaşandığında, bir problem yaşandığında, bunu hemen başka başka kurumlara pas etmeye, yetkiyi hemen, sorumluluğu hemen başkalarına yıkmaya gösterme çabası, işte tam da bugün ülkemizde yaratılmış olan sistemin milletimizi getirdiği acı durumdur.
Bunun özelikle altını çizmek gerekir. Aynı günlerde yine bu basın toplantısını yapacağımız aynı günlerde bir yanda yangın faciasının acılarını yaşarken, öte yandan siyasallaştırılmış yargı eliyle tüm günlerimiz bu travmayla geçtiği sıkıntılı günlerde Türk siyasetine şekil verme çabasını da hep birlikte yaşadık ve gördük.
Ne yazık ki Zafer Partisi Genel Başkanı Sayın Ümit Özdağ her nedense İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı talimatıyla gözaltına alındı. Gözaltına alınma gerekçesinin dışında bir iddia ile de tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Siyasi Parti genel başkanlarının tutuklanmasına Türkiye alışık bir ülke ama ne zaman? Bir düşünelim, ne zaman? Darbe dönemlerinde. Ta 1980 darbesinde bunları yaşadık. 1980 darbesinden bu yana Türkiye’de ilk kez iki genel başkan cezaevine kondu. Sayın Selahattin Demirtaş 7 yılı geçen bir zamandır cezaevinde.
Zafer Partisi Genel Başkanı Sayın Ümit Özdağ tutuklandı. Dediğim gibi bunlar ancak askeri darbe döneminde yaşanan olaylardı ve o günleri hiçbirimiz hatırlamak bile istemiyoruz.
Her daim demokrasi adına, özgürlükler adına kınıyoruz. Ülkenin durumu için bir kriter olarak bunu görebiliriz. 2025 yılında yani darbeden 45 sene sonra yargı eliyle genel başkanların tekrar cezaevine atılması, cezaevine atıldığı günleri görmeyi asla kabul edemeyiz, asla kabul edilemez.
Buradan hem Sayın Ümit Özdağ’a hem Sayın Demirtaş’a sevgilerimi ve saygılarımı yolluyorum. Başlarına gelen bu hukuksuzluğun artık sona erdirilmesini de buradan talep ediyorum. Tabii bu talebin adresi iktidardır, Sayın Cumhurbaşkanı’dır. Tabii pardon düzeltmek gerekir, aynı zamanda AK Parti genel başkanıdır.
Onlar bu çağrıları ne kadar anlar, açıkçası ondan endişeliyim. Tamamen bir akıl tutulmasının yaşandığını görüyorum. Bolu’daki yangın faciasından tekrar hatırlayarak, tekrar başsağlığı dileyerek cümlelerime başlamıştım ama tam facia esnasında AK Parti Ankara kongresinin devam edip 6 saat boyunca yani kongre bitene kadar Türkiye’de yangın faciası hakkında eksik bilgi verilmesi de çok büyük bir skandaldır.
Çok büyük bir skandaldır. Milletimizin bu tutum ve tavırları iyi anlaması ve asla unutmaması gerekir. Dünyanın her yerinde, her yerinde statüsüne bakmaksızın bunun adı büyük bir skandaldır.
Bunun adı vicdansızlıktır. Kongrenin bitmesini saatlerce bekleyen dört bakan ancak siyasi şov tamamlandıktan hemen sonra kamuoyunu facianın gerçek boyutuyla ilgili bilgilendirebilmiştir.
Şimdi bu akıldan ülkeyi rahatlatacak, insanların huzursuzluğunu dindirecek, milli birlik ve beraberlik sağlayacak bir adım beklenebilir mi diye herkesin kendisine sorması gerekiyor.
Bu akıldan millet bir huzur bir birlik ortamı, bir beraberlik ortamı sağlayabilir mi? Sağlayamaz. Çünkü her ne olursa olsun bugünkü sürecin içerisindeki etkin aktörler tek kaygılarını siyasi ikballeri üzerine kurgulamış iktidar mensupları.
Siyasi ikballer uğruna ülkemizde tek huzurlu bir gün dahi geçiremiyor. AK Partili vatandaşlarımız dahil bir avuç insan dışında ülkemizde tek kişinin yüzü gülmüyor. Milletimiz çok uzun zamandır sevgili yurttaşlarım büyük bir hayat pahalılığı içerisinde perişan durumdadır ve büyük oranda, çok büyük oranda toplumumuzun tamamı.
Facialar, felaketler art arda geliyor. Gençlerimiz mülakatlarda eleniyor. Geleceklerini yurt dışında arıyor. Çeteler yeni doğan bebeklerimizin canına kıyıyor. Kadınlarımız sokaklarda korkuyla geziyor. Çeteler etrafta cirit atıyor. Türkiye mülteci merkezi olmaya devam ediyor.
Ama tüm bunlarda sorsanız hükümetin hiçbir kabahati yok. Dünyada böyle bir örnek yok. Hükümetin hiçbir kabahati yok. Sorumlular yok. Hiçbir sorumluyu bulamıyorsunuz. Hele hele bir kriz olduğu zaman, bir facia olduğu zaman sorumlular yok.
Yok, kayboluyorlar. Kendilerinde sorumluluk görmeyenler ise siyasi rakiplerini ayak oyunlarıyla, tezgahlarla saf dışı bırakmaya dönük bir strateji kurgulamışlar. Ona çalışıyorlar.
Biz de bugün çok çarpıcı bir tezgahı ortaya sermek için sizleri davet ettik ve buluştuk. Çok değerli, çok önemli, çok hassas gerçekten utanç verici bir durum. Değerli konuklar 31 Mart seçimlerinden milletimizin 1. partisi olarak çıkan Cumhuriyet Halk Partisi’ne ve belediyelerine yönelik haksız, hukuksuz operasyonlar hız kesmeden devam ediyor. Siz bakmasın bakmayın ki hani her gün bir şey olduğunda biz bir tepki gösterdiğimizde hemen ilk çıkıp yetkililerin ağzından duyduğunuz cümle, yargı bağımsızdır cümlesi.
Onlara inanmayın. Türkiye’de bağımsız özerk kurum kaldı mı diye gidin vatandaşlarımıza sorun. Emin olun ki vatandaşlarımızın büyük bir kısmı kalmadı diyecektir. Başkanı ve yardımcısı Cumhurbaşkanı tarafından atanan kurum hakimlerin savcıların geleceğine karar vermiyor mu? Hakları da orada atanma kararları da oradan çıkıyor.
Hal böyle olunca belli amaçlar için atanan atananlar yüzünden kanundan gelen güç ne yazık ki kişiselleştiriliyor, hedef gözetiliyor.
Yani siyaset bugün hepimizin yaşadığı gündelik haberler üzerinden ve ortaya çıkan atmosferden görüyoruz ki siyaset köküne kadar yargıya karışıyor, bu kadar net.
Dökülen gerekçeleri, güldüren sebeplerle az önce ifade ettiğim genel başkanlar dahil hukuksuz operasyonlarına devam edecek, vazgeçmeyecekler. Bunu ben demiyorum. Bunu en yetkili ağız söylüyor. Kim söylüyor bunu? Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor. Ne diyor?
Turpun büyüğü heybede diyor. Dosyalar gizli denilerek şüphelilerin avukatlarına bilgi verilmiyor. Avukatlarına dahi o dosyalar açılmıyor ama Cumhurbaşkanı ne olacak, ne bitecek her detaya vakıf. Neredeyse sabahından akşamına bu işin içinde olan insanlarla irtibat kuracak kadar bu işin içinde mi diye insan düşünmeden edemiyor.
Ama lafa gelince hemen yargı bağımsız. Buradan yargı bağımsız lafının söylendiği, söyleyen kişiye seslenmek istiyorum Sayın Adalet Bakanı’na.
Yargı bağımsız öyle mi Sayın Adalet Bakanı? İşte bugün biz de Cumhurbaşkanından esinlenerek basın toplantımıza tam da bu ismi koyduk. Basın toplantımızın adı Turpun Büyüğü. . Bugün heybeden turp niyetine çok enteresan bir kişilik çıkacak.
Bu kişinin adeta bir infazcıya dönüştürüldüğünü hukuksuzlukların perdesi yapılmaya çalışıldığını, olmayan raporların nasıl iddianameye girdiğini raporların nasıl değişime uğradığını imzasız raporla insanların nasıl suçlandığını, hatta tutuklandığını sizlere ve kamuoyuyla birlikte buradan paylaşacağım.
Lafla dedikodu ile de değil belgeleriyle paylaşacağım. Heybeden çıkaracağımız turpla ilgili Cumhurbaşkanı ve yargı bağımsızdır diye tweet atan Adalet Bakanı ne diyecek diye de takip edeceğim. Onu da merakla bekliyor olacağım.
Müsaadenizle başlayalım. Bildiğiniz gibi Beylikdüzü Belediye Başkanlığım sırasında 2015 yılında yapılan bir ihale nedeniyle hakkımda dava açıldı.
Bu dava halen Büyükçekmece Adliyesi’nde devam ediyor. 7 yıl hapis ve siyasi yasakla yargılanıyorum. Mahkemenin duruşma başlarken hedef koyduğu bitirme süresi 409 gündü. 11 Nisan’a ertelenen duruşma 826. gününde karara bağlanacak mı hep birlikte göreceğiz.
Aslında yargılandığım ihale dosyası hakkında 2020 yılında Danıştay karar verdi. Burada belediye başkanına yani bana ceza sorumluluğu yüklenemeyeceğini karara bağladı.
Danıştay’ın bu kararının altında 5 yüksek yargıcın imzası bulunuyor. Buna rağmen bana dava açıldı. Danıştay’ın 5 yüksek yargıcının benimle ilgili görüşünü yeterli bulmayan mahkeme konuyu bir bilirkişiye emanet etti.
3 Temmuz 2022 günü bu bilirkişi raporunu sundu. Bu sıra dışı bilirkişi Danıştay’ın 5 yüksek yargıcının kararını doğru bulmamıştı. Ve yeni yazdığı raporla bu bilirkişi bu ihalede sorumluluğum olduğunu iddia etti. Bu ifadeler iddianameye de girdi.
Raporuna dayanan savcı iddianamenin 7. sayfasında ne diyor? “Bu bakımdan soruşturmaya konu ve suç teşkil eden eylemler olduğu tespit edilen ihale ile ilgili iç denetçi tarafından hazırlanan raporun üst yönetici olan şüpheli Ekrem İmamoğlu’na sunulmasına rağmen iç denetçi tarafından hazırlanan raporun üst yönetici olan şüpheli Ekrem İmamoğlu’na sunulmasına rağmen ihalenin iptali ve ilgililer hakkında suç duyurusu vesaire herhangi bir işlem yapmadığı yani ben herhangi bir işlem yapmadım tespit edilen şüphelinin cezai sorumluluğu doğacağı açıktır. ”
Savcıya göre Beylikdüzü Belediyesi’nin iç denetçisi bu ihale ile ilgili sorunlar tespit etmiş, rapor hazırlamış ve bana sunmuş ama ben gereğini yapmamışım.
Bu iddia çok ciddi ve çok önemli. Yalnız ortada bir sorun var. Çok ciddi bir sorun var. Böyle bir rapor yok. Böyle bir rapor yok. Tekrar ediyorum, böyle bir rapor yok. Olmayan bir rapor bana sunulamayacağı için de sorumluluk ihmali yapmam söz konusu değil.
Peki olmayan rapor savcı iddianamesine nasıl giriyor? Olmayan rapor. İnanır mısınız bunu önce bir mülkiye müfettişi yazdı. Bugün tek bir isme odaklanacağımız için başka isim vermeye gerek yok.
Bu davanın bilir kişisi de o mülkiye müfettişi de yazıyor bunu. O meşhur mülkiye müfettişi. O da her yerden çıkan. Bu davanın bilir kişisi de tıpkı mülkiye müfettişi gibi iç denetçi raporu olduğunu belirtti. Avukatlarımız böyle bir rapor olmadığını mahkemede ispat etti.
Buna rağmen yani olmayan bir rapora rağmen mahkeme iddianameyi kabul etti. Gördüğünüz gibi bu bilir kişi olmayan şeyleri yazacak atıf yapacak kadar rahat bir profesyonel. Başına bir şey gelmeyeceğinden emin.
Belli ki arkasında çok güvendiği kişiler var. Özel seçilmiş birisi. Şimdi sizlere bu kişiyi takdim ediyorum.
Evet heybedeki turpun adı belli oldu. Bilirkişi Bey. Bu ismi aklınızda tutun. Gerçi akılda kalıcı bir yanı var zaten. Bilirkişi Bey bilir kişisinin bu davayla beraber hayatımıza özel olarak nasıl görevlendirildiğini göreceksiniz.
Olmayan bir raporu yazmış gibi göstererek adli makamları yanıltmaya yönelik girişimi nedeniyle bilir kişi Bilirkişi Bey ile ilgili suç duyurusunda bulunmasını mahkemeye ilettik. Mahkeme bu talebe cevap bile vermedi.
Cevap bile vermedi. Diyorum ya arkası sağlam, korunaklı bir yerde. Danıştay’ın 5 yüksek yargıcı yerine Bilirkişi Bey’e itibar edilince mahkemeye doğal olarak itiraz ettik. Mahkeme yeni bir bilirkişi grubu oluşturdu.
Sayıştay denetçisi olarak görev yapmış 3 kişilik uzman bilir kişi heyeti konuyu inceledi. Yeni rapor tümüyle benim ve arkadaşlarımın lehine çıktı. Yani bu kez muhasebe kökenli Bilirkişi Bey değil 3 emekli Sayıştay denetçisinden oluşan devlet ciddiyetini bilen kişiler raporlar hazırladı. Bu raporun ardından mahkeme dedi ki iki rapor birbiriyle çelişiyor.
O zaman bir üçüncü bilirkişi raporu isteyelim. Mahkeme yine bu kez başka üç emekli Sayıştay denetçisinden bilirkişi raporu istedi
Yeni bilirkişi raporu geldi. Rapor yine benim ve arkadaşlarımın lehine çıktı. Raporlarda ne diyor biliyor musunuz? Ekrem İmamoğlu’nun ihalede bir sorumluluğu olmadığı gibi ihalede yanlış bir işlem yapılmamış ve kamuyu kara geçiren uygulama yapılmıştır.
Sayıştay’dan emekli 6 denetçi bizi haklı buldu ama bir tek Bilirkişi Bey haklı bulamadı. Sanırım buraya kadar anlattıklarımla Bilirkişi isimli bilirkişi arkadaşın profili hakkında aklınızda bir şeyler şekillenmiştir.
Düşünsenize adam mahkemeyi aldatacak kadar cesur. Olmayan rapordan bahsedecek kadar gözü kara. Normalde böyle bir şeyi bilirkişinin yapması halinde o bilirkişinin ehliyeti iptal edilir.
Öyle değil mi? Ama öyle olmadı. Bilirkişi Bey’e bu cengaverliği nedeniyle yeni vazifeler ve sorumluluklar verildi. Yani ödüllendirildi. Verilen görevler de ne tesadüf. Ne büyük tesadüf ki hep bizimle ilgili.
Çok enteresan. Varan 1’i anlattık. Şimdi varan 2. Görüldüğü gibi Bilirkişi Bey’in bize karşı bariz bir art niyeti var. Yani bilir kişilik makamını buradan tenzih ediyorum. Tenzih ediyorum.
Sadece şahsıyla ilgili bu cümleyi kuruyorum. Kesinlikle art niyeti var. İspatlı belgeli. Peki ne oldu biliyor musunuz? 2 Şubat 2024’te İETT hakkında yürütülen bir soruşturmaya yine bilir kişi olarak Bilirkişi Bey atandı.
İETT avukatları kamu ihalelerinde yetkin olmadığı için Bilirkişi olarak atanmasına itiraz etti. Savcı yanıt vermeden tam 6 ay bekledi. 6 ay.
Ağustos ayına geldiğimizde hayır bu soruşturmanın bilir kişisi Bilirkişi Bey olacaktır dedi. Beklendiği ve istediği istendiği gibi Bilirkişi Bey hiç şaşırtmayacaktır.
İETT aleyhine bir rapor hazırladı. Asılsız tespitlerle dolu bir rapor. Savcı başka bir bilir kişi kabul etmeyince İETT emekli Sayıştay denetçilerinden oluşan bir gruptan bilimsel uzman görüşü talep etti.
Bilirkişi Bey’in raporunun hukuken doğru olmadığını ispatlayan bir rapor gönderdi. Bitmedi. Sırada varan 3 var. Her raporunda bizi ve kurumlarımızı suçlayan bu art niyetliliği ispatlanmış bilirkişiye bir görev daha verildi.
Resmen özel olarak sürekli Sayın Bilirkişi bizimle ilgili konulara atanıyordu. Geçtiğimiz Eylül ayında asfalt firmamız İsfalt ile ilgili yürütülen bir soruşturmada da bilirkişi olarak yine Bilirkişi Bey tercih edildi.
Savunma avukatlarımız mahkemeye dilekçe vererek bilirkişinin yeterliliği olmadığını belirtti. Pek tabii yine Bilirkişi Bey’e görevi verdiler. T
Tahmin ettiğiniz gibi kısa sürede raporunu hazırlayan, çok pratik. Bilirkişi Bey çok pratik. Kısa sürede raporunu hazırlayan Bilirkişi Bey şirketimiz ve çalışanlara aleyhine rapor düzenledi.
Tıpkı İETT’de olduğu gibi İsfalt’ta da arkadaşlarımız emekli Sayıştay denetçilerinden bilimsel uzman görüşü talep etti.
Bilirkişi Bey bu kez hepiniz şaşıracaksınız İstanbul Büyükşehir Belediyesi lehine karar veriyor. Ama inceliği var.
Nasıl? Söyleyeyim. Ha anlatmadan şunu söyleyeyim bu iktidar ağzını yaya yaya yargı bağımsızdır. Yargıyı rahat bırakın.
Hele yargının kararını bir görelim diyor ya gerçekten edeplerini ve utanma duygularını kaybetmişler. Çok net söylüyorum. Edeplerini de utanma duygularını da kaybetmişler.
Hikaye gibi anlatıyorum. Sizler de dinliyorsunuz da bunların her birisi aslında çok büyük skandal. Bizim soruşturmalarımız ne tesadüf ki hep Bilirkişi Bey’e denk geliyor.
Arkadaşlara sordum. İstanbul’da kaç bilir kişi var diye. Sordum baktılar. 8.806 bilir kişi var. Temel alanı Bilirkişi Bey gibi muhasebe olan ise 1891 bilir kişi var İstanbul’da. 1891. Ama ne hikmetse o 1891’in sonundaki o 1 eşittir Bilirkişi Bey bütün dosyalarımızda.
Bize hep Bilirkişi Bey’in düşmesi tesadüf olabilir mi? Dönelim varan 4’e. Dedim ya Bilirkişi Bey bu kez kurum lehine rapor verdi.
Ne kadar şaşırtıcı. Ama nasıl? Göreve geldiğimizde geçmişte yapılan usulsüz iş ve işlemlerin tespiti için inceleme başlatılmasını talimatını vermiştim. 2019’un sonbaharında. Göreve geldim 2 ay sonra. Teftiş Kurulumuz çok sayıda dosya buldu.
Çok sayıda suç duyurusunda bulunduk. Hatırlıyorsunuz ki çıkan bu dosyalarımızın tamamı İçişleri Bakanlığı tarafından el konuldu. Siz soruşturma, siz teftiş yapamazsınız ben yapacağım dedi.
O günden bugüne buzdolabında İçişleri Bakanlığı’nda. Belgeli, ispatlı konular ama ne yazık ki çoğu yargıdan döndü. Onlardan biri de 2018 yılında İspark şirketimizde yapılan bir ihale ile ilgiliydi. Usulsüzlük tespit ettik mahkemeye verdik.
Mahkeme 2023 yılında bu soruşturmada ne tesadüf ki yine ünlü Bilirkişi Bey’i tercih etti. Sonuç ne oldu? Olumlu. Bilirkişi Bey usulsüzlük var dediğimiz dosya için kusur yok raporu verdi. Niçin? Çünkü 2019’dan önceydi. 2019 öncesi döneme karşı son derece nazik olan Bilirkişi Bey maşallah 2019’dan sonra cengaver oluyor o şahin kesiliyor.
Hani siyaset yargıya müdahale etmiyordu. Bunu iddia eden Sayın Bakan’ın bu evraklara tek tek bakmasını dilerim. Ama şuna da bakmak lazım.
Nedir bu Bilirkişi Bey sevdası? Hayatımıza Bilirkişi Bey isimli kişi bu kadar nüfuz ettirilince tabii ki durmadık araştırmaya başladık.
Kimdir bu diye araştırmaya başladık. Bir baktık ki bu arkadaşa nedense hep Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin dosyaları düşüyor. Çok tesadüf. Hayri Ünen’i zamanında Şişli, Şükrü Genç döneminde Sarıyer, Ali Kılıç döneminde Maltepe, Küçükçekmece, Cumhuriyet Halk Partisi döneminde liste uzayıp gidiyor.
Peki az önce dediğim gibi 8.000’den fazla bilir kişisi olan İstanbul’da neden hep Bilirkişi Bey tercih ediliyor? Bu Bilirkişi Bey bilir kişisinin marifeti ne? Bilirkişi Bey’i kim anlatalım. Kendisi emekli bir vatandaş.
Nereden emekli? Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’ndan. Bakanlıktaki görevi ne? Ayniyat saymanı. Sonra bilir kişiliğe başlamış. Kooperatif davalarına bakıyor. Daha sonra Çorlu Tekirdağ Çerkezköy’deki davalarda da bilir kişilik yapıyor. Çerkezköy ismi bir kısım arkadaşların dikkatini çekmiş. İsmini vermeyelim.
Çünkü verince hemen soruşturma başlıyor benim hakkımda. 2014 16 yıllar arasında şu anda çok ünlü bir yargı mensubumuz Çerkezköy’de de hakim. Acaba insan hiç karşılaştılar mı? Tanışırlar mı? Yoksa sadece tesadüf mü diye merak etmeden duramıyor.
Bir soru daha sorayım. İstanbul’un bu çok ünlü bilir kişisi Bilirkişi Bey’in Çorlu Ağır Ceza Mahkemesi’nde sahte bilir kişi raporu yazmak iddiasıyla yargılandığı bir dava oldu mu?
Bilirkişi Bey sevdalısı savcılar herhalde bu sorunun cevabını biliyordur.
Değerli kıymetli vatandaşlarımız, dinlediniz, gördünüz. Gerçekten ortada büyük bir garabet var. Ama şimdi ortaya koyacaklarımız gerçekten başka bir boyutta.
Çünkü insanların hayatını, haysiyetini, özgürlüğünü perişan edecek boyutta. Dananın kuyruğu çoktan koptu da şimdi bu varan 5’te buradaki kopuş başka bir boyutta.
Bu maharetli kişi, bilirkişi, Bilirkişi Bey, son olarak nerede karşımıza çıktı biliyor musunuz? Geçtiğimiz haftalarda yapılan Beşiktaş ve Esenyurt operasyonlarında.
Eğer bir konu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni ve Ekrem İmamoğlu’nu ilgilendiriyorsa, savcıların konuyu bize bağlama arzusu varsa Ekrem İmamoğlu’na, bilin ki maharetli Bilirkişi Bey de o dosyaya hemen eklemleniyor.
Adeta, alo, Bilirkişi Bey hemen imdada yetişiyor. Şak diyorlar, tak diye rapor çıkıyor. Beşiktaş ve Esenyurt operasyonları ile İBB şirketlerinin bağı şöyle.
Savcılığın son Beşiktaş ve Esenyurt operasyonları 236 tire 201 numaralı dosya üzerinden yürüyor. Bildiğiniz gibi bu dosya bu arada gizli dosya, gizli bir dosya.
Ama bu dosya aynı zamanda İETT, İSFALT ve İKTAŞ’ı da ilgilendiriyor. Çünkü bu dosya aslında bu 3 kurumumuzdan savcılıkça alınan 16 ihale dosyası ile ilgili.
Düşünün, savcı yeni bir soruşturma numarası bile almadı. Bize ait olan bu savcı bu numaralı dosyaya Beşiktaş’ı ve Esenyurt’u dahil ederek o gizli dosya içerisinden yürüttü.
Bizim dosyadan hareket etti. İlinti kuruyor yani. İlinti kuruyor. Öğrendik ki bu dosya içinde bir bilirkişi ekibi kurulmuş. Burası çok önemli. Bu kez iyi bir yanı var. Heyet üç kişilik. Şaşırmayacaksınız, üç kişiden birisi tanıdık. Tabii ki Bilirkişi Bey. Diğer iki bilir kişinin adını etik olması adına vermiyoruz. En azından Bilirkişi Bey bu kez tek değil.
O gibi istediği şekilde at koşturamaz diye insan düşünüyor. Peki öyle oluyor mu? Birlikte görelim. Şu an ekranda Bilirkişi Bey bilirkişisinin adını da gördüğünüz bilirkişi raporunun bir sayfası var. 3 Ocak 2025 tarihli.
Bu raporda tutuklu Esenyurt Belediye Başkanımız Profesör Doktor Ahmet Özer ile ilgili bir bölüm var. Orada aynen şöyle diyor: Ahmet Özer’in belediyeyi sevk ve idare etmek görevini ihlal ve ihmal ettiği ve kötüye kullandığı hükmü kapsamında değerlendirildiği.
Yani baktığınızda 3 Ocak tarihli 3 bilir kişi heyetinin raporunda, 3 bilir kişi heyetinin raporunda belediye başkanımız suçlanıyor. Böyle düşünmekte haklısınız çünkü kurallar belli.
Kural diyor ki çoklu bilirkişi belirlendiği hallerde her bilirkişi ayrı ayrı rapor veremez. Ayrı ayrı rapor verebilmek için muhalefette kalan bilirkişi önce karşı oy yazısı yazmalı, sonra bilirkişi raporu vermelidir. Bunu ben demiyorum.
Adalet Bakanlığı bilir kişilerin uyacağı rehber ilkeler ve bilirkişi raporlarında bulunması gereken standartlar bölümünde Adalet Bakanlığı diyor. Sayın Bakan burayı iyi dinleyin. Çünkü sizden yanıt bekleyeceğim.
Bakalım sizin bahsettiğiniz o yargı ne kadar bağımsız. Ne diyor? İşte burada yazılı. Bilir kişilerin kurul halinde görevlendirilmeleri halinde bir araya gelerek toplantılar yapmak suretiyle müzakerelerde bulunmaları ve bilirkişi raporunu birlikte hazırlamalarının kurul halinde görevlendirmenin bir gereği olduğu göz ardı edilmemelidir.
Kurul halinde bilirkişi görevlendirmelerinde muhalefette kalan bilirkişi aralarında yaptıkları müzakere sonrasında bilirkişi raporuna karşı oyunu belirten imzayı attıktan sonra ayrı bir rapor verebilir.
Aynı şekilde Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 67/2 maddesine göre de birden çok atanmış bilirkişiler değişik görüşleri yansıtmışlarsa veya bunların ortak sonuçlar üzerinde ayrık görüşleri varsa bu durumu gerekçeleri ile rapora yazarlar.
Şimdi size 3 Ocak tarihli bilirkişi raporunun alemet, bu bütün mucizesini söyleyeyim mi? Esas skandal burada. Bu raporda diğer iki bilirkişinin imzası yok
Bu raporda diğer iki kişinin, yani Bilirkişi Bey’in dışında bilir kişilerin imzası yok. Sadece Bilirkişi Bey bilir kişisinin imzası var. Raporu hazırlayan da o.
Yani yazılı tüm yasalara ve tüm teamüllere aykırı bir durum var. Kuralları okudum sizlere. Üçünün de imzası olması lazım.
Üçünün de imzası olması lazım. Bilirkişi Bey bu raporu diğer iki bilirkişiye götürüyor ama onlar imzalamıyor. Burada belediye başkanı suçlanamaz diyorlar.
Heyet olarak bilirkişi atayan savcılık ne yapıyor? Her şeyi bildiği halde bu geçerliliği olmayan raporu baz alıyor, 13 Ocak günü de Beşiktaş ve Esenyurt operasyonu yapılıyor.
Altını çizelim. Salt bilirkişi raporu ile operasyon yapılmasa da tek kelime ile hiçbir hükmü olmayan rapor Ahmet Özer’i şüpheli yazıyor, şüpheli yapıyor. Operasyon haberlerini gören diğer iki bilirkişi hemen adliyeye gidiyor ve giderek kendi hazırladıkları ve imzaları bulunan bilirkişi raporunu savcıya sunuyor. Bu rapor iki imzalı.
Bu sorumluluk sahibi iki bilirkişi hemen koşarak gidiyor ve raporu veriyor. İşte o raporun ilk sayfası burada. Gördüğünüz gibi şüpheliler arasında Ahmet Özer yok. Ahmet Özer yok. O yüzden kapattık isimleri.
Savcının yanıtı ilginç. Burada sorun yok. Herkes ayrı ayrı rapor vermiş sayılır. İşte iki farklı bilirkişi raporunun ilk sayfaları. Koyu renkli olan, koyu renkli olan Bilirkişi Bey bilir kişisinin raporunda belediye başkanımız Ahmet Özer şüpheli, diğer iki bilir kişinin hazırladığı raporda Ahmet Özer şüpheli değil, listede adı yok.
Savcılık ne yaptı? Savcılık teamüle ve CMK’ya aykırı şekilde malum bilirkişinin raporuyla belediye başkanını itham etti ve bir kez daha tutuklama kararı verdi.
Olacak iş değil yani. Olacak iş değil. Sorun yok. Herkes ayrı rapor vermiş sayılır diyen savcı gördüğünüz gibi gerçeklerle hareket etmiyor. Kurallar yasalar herkes ayrı ayrı rapor verebilir demiyor. Başka şeyler söylüyor.
Az önce kuralları yazdım size. Burada yapılan bütün bu usulsüzlüklere, bütün bu hedef odaklı ne yazık ki kötü niyetli bilirkişi raporu üzerinden çoklu bilirkişi kararı ya ortak çıkar ayrılık varsa aynı rapora gerekçeli gerekçeleriyle yazarlar diyor.
Bunu görmüyor. Görmüyor. Bilirkişi heyetse tek imzayla gelen raporu kabul edemezsin diyor. Az önce okudum. Demek ki savcılara 100 gün önce cezaevine attıkları belediye başkanımızı suçlamak için bir gerekçe lazımdı ve adına sahte diyebileceğimiz bir bilirkişi raporuyla bu sağlandı. 65 yaşındaki profesörü bir gecede terörist ilan edip cezaevine attılar ya.
Elleri yüzlerine bulaştırdıkları için hala 100 gündür iddianamesini bile yazamıyorlar. Tutuklama ve iddiaların dayanağı olmadığı için tutuklu kalsın diye adeta dünyanın bütün günahlarını ayak oyunlarıyla Ahmet Hoca’ya yıkma telaşı içerisinde kötü niyetli bir raporun peşinden giderek bir savcının kararıyla telaşla karar veriyorlar.
Şimdi Ahmet Özer’e tutuklama kararı talep eden savcıya ve bu kararı veren hakime, hakime soruyorum. İhalede sorumluluğu olmadığı, iki bilirkişi imzasıyla belirtilen belediye başkanımızı yasal hiçbir hükmü olmayan bir raporda savcıya ve hakime soruyorum.
Nasıl tutuklarsınız? Evet Sayın Adalet Bakanı. Duydun ya da duyacaksın bunları. Bunların hepsini kelime kelime inceletmeni, duymanı ve ona göre Adalet Bakanı olarak hareket etmeni istiyorum. Bir vatandaş olarak istiyorum, vatandaş.
Bu ülkede 86 milyonun her bireyi adalet isteme hakkına sahiptir. Bunlara varsa iki kelamın edecek olduğun umarım bu yargı mensuplarının işlemlerini inceleme sorumluluğu yargı mensuplarının incelenmesini işlemler yapılmasının sorumluluğu umarım sizin boyunuzu aşan bir sorumluluk değildir.
Gerçekten bunu görmemiz için daha önce defalarca duyurduğumuz birçok hukuksuzluğa rağmen tek bir hamleniz olmadı.
Şimdi hızla HSK’yı bu konuda harekete geçirmelisiniz. Hızla Hakimler Savcılar Kurulu’nu harekete geçirmelisiniz. Bu yargı mensuplarının iş ve işlemlerini takip etmek, doğruluğunu soruşturmak sizin bakanı olduğunuz HSK’nın görevi.
Sizi sakın bana bağımsız yargı cümlesiyle bir tweet atmayın. Sizi görevinizi yapmaya ve acilen yapmaya davet ediyorum. Ama buradan bir iddiada bulunacağım. Yapamayacaksınız. Gücünüz yetmez. Tersi mi diyorsunuz? Şaşırtın beni.
Ama gücünüz yetmez. Sözünüz İstanbul’da geçmez. Çünkü milletin bağlı olduğu hukuk kuralları değil, hukukun yürütülmesi ile ilgili tepeden tırnağa tanımlanmış ülkemizin en üst yargısından en ücra köşesinde görev yapan mensuplarına varıncaya kadar sistemli yürümesi gereken bir süreç değil başka bir bağlılık ve bağımlılık var.
Adliyede koridorlarda duyulan bir ses herkesin kulaklarında çınlıyor. Bakan bize karışamaz. Bakan bize karışamaz diyenlerin olduğu bir yerde bugüne kadar siz sadece tweet attınız.
Sadece tweet atmanıza, onun da metni belli. HSK’yı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ile ilgili harekete geçirmek için mangal gibi adalet yüklü bir yürek lazım.
Sonra da hukukun üstünlüğünü bu millet adına namus sayıp dert edinmek lazım. Ne güzel söz değil mi? Sırtını ona yasla dünyanın en mutlu insanı ol. Kurban olayım. Sözün güzelliğine bakar mısınız? Devletin dini adalet.
Devletin dini adalet değil mi? Keşke bütün bu sözlerimi yanıltsanız da ben de sizden özür dilesem. Keşke harekete geçseniz, keşke.
Sayın Cumhurbaşkanı. Sizde böyle maharetli Bilirkişi Bey’ler oldukça siz de binlerce bilirkişi arasından nokta atış Bilirkişi Bey bilirkişisini bulan yargı mensupları oldukça bir davanın öncesinde ya da yürüyen sürecin öncesinde heybenizde büyük turplar taşıdığınızı düşünebilirsiniz.
Ne var ki sizin turp zannettikleriniz bu milletin gönlünde zerre yer etmez. Bağımsız yargıyı ve adalet sistemimizi ters düz etmek kumpaslarla siyasi istikballer için kullanmak sizden öncekilerin nasıl hatta sizin döneminizde bile bunu yapanların nasıl ayağına dolaştıysa yarın da emin olunuz ki sizin ayağınıza dolaşacak.
Milletin verdiği yetkiyi yargı kumpaslarıyla iç edemezsiniz. Haramdır, haramdır. Böyle yaparsanız millet size hakkım haram olsun der. Kul hakkı yemeyin, günahtır. Kul hakkı yiyen bunun bedelini bu dünyada da öbür dünyada da ödeyemez.
Sayın Cumhurbaşkanı, turpun büyüğü senin heybenden çıktı. Senin heybenden çıktı. Aslında işin çok kolay. Bu kadar heybe sırtında taşımana gerek yok. Bu kadar yük taşıyacağına, bu kadar yük taşıyacağına kendini sadece milletin sandıktaki vicdanına emanet ettiğin an rahatlayacaksın.
Yastığa başınızı koyduğunuzda huzurla uyumak kadar güzeli yoktur. Ben geceleri Allah’ıma bin şükür huzurla uyuyorum.
Rüyamda beni korkutacak bir kişi bile yok. Bunu huzurla uyuyamayan düşünsün. Allah size de nasip etsin. Bunu buradan özellikle temenni ediyor ve duayla diliyorum.