Politika

Ekrem İmamoğlu’ndan ‘Mansur Yavaş’ açıklaması

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, ABB Başkanı Mansur Yavaş’a yönelik cumhurbaşkanı adaylığına ilişkin iddialara ilişkin Yavaş’ın ‘Partimizin kararı tartışılacak bir şey değildir’ açıklamasını hatırlatarak, “Bu görüşünü tekrar etmesinin mahsuru vardır yoktur, o kendi takdiri” dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ekol TV’de Candaş Tolga Işık’ın programına konuk oldu. Programda dikkat çeken açıklamalarda bulunan İmamoğlu hakkında başlatılan ‘diploma’ soruşturmasına ilişkin şunları söyledi:

“OKUL ARKADAŞLARIMI ÇAĞIRSAM MİTİNG YAPARDIM”

“YÖK raporunu imzalayanlar yalan konuşuyor. 1991'de mezun olan birine denklik veriyorsan, o kişinin okula girdiği 1987'den beri okuduğu okulun denk olduğunu kabul ediyorsun demektir. Birilerinin diploması yok bende transkript var, belge var, fotoğraf var; okul arkadaşlarımı çağırsam burada bugün miting yapardım.”

Vedat Milor hakkında açılan soruşturmaya “Yazıklar olsun” diyerek tepki gösteren İmamoğlu, "Vedat Milor ile hiç konuşmadım, o programda sosyal projemize katkı sağladı. Burası bir ticarethane değil" ifadelerini kullandı.

MANSUR YAVAŞ SORUSUNA YANIT

İmamoğlu ABB Başkanı Mansur Yavaş ile ilgili ortaya atılan adaylık iddialarına ilişkin ise şöyle konuştu:

"Biz yaptığımız toplantının detaylarını paylaştık. Birkaç kez söyledim. Saygı duyduğum bir çerçeveden Sayın Mansur Yavaş’ın kıymetli başkanımızın, değerli ağabeyimizin ifade ettiği biçimiyle aynen söyledim: ‘Ben erken buluyorum Cumhurbaşkanı adaylığı tespitini, ön seçime karşı değilim ama bugün yapılmamalı. Böyle bir sürece de talip değilim. Ama elbette ki CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı hepimizin adayıdır. Ben partimin bu yolculuğuna ve adayına asla zarar verecek bir şey yapmam.’

Kendi görüşü. Bu kavramlar bizim için net olan, geçerli olan bir mesele. Bir başka husus var. Şu konuşuldu aslında: Mansur Yavaş başkanımız bu süreçte adaya bir şey olursa, aday başarısız olursa, aday eksik kalırsa diyerek bu kaygısını dile getirdiğinde çok net dile getirdiğim şekli de söyleyeyim… Adaylık kimsenin tapulu mülkü değil ki… Haşa Allah’ın emri de değil. Resmi olarak YSK’ya teslim edene kadar adayı değiştirebilirsiniz. Başına bir şey gelebilir, hasta olabilir, Allah geçinden versin her şey olabilir. Dolayısıyla o gün geldiğinde partimiz oturur en doğru kararı verir. Bu cümlenin üzerine kendileri de ‘Partimizin adayı, partimizin kararı bizim için asla ve asla tartışılacak bir şey değildir’ dedi. Bu görüşünü tekrar etmesinin mahsuru vardır yoktur, o kendi takdiri. Ona bir şey diyemem."

İmamoğlu MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile görüşme talebinde bulunduğunu, “Bahçeli’ye 2 kez geçmiş olsun dileklerimi ve görüşme arzumu ilettim ama henüz görüşemedik” diyerek açıkladı.

"SÜRECİN MECLİS'TE YÜRÜTÜLMESİ GEREKİYOR"

İmamoğlu, sürece ilişkin ise şöyle konuştu:

"Sürecin mutlaka Meclis zemininde de yürütülmesi gerekiyor. Bu iktidar Meclis'i her ne kadar işlevsiz hale getirmişse de TBMM milletin temsil edildiği yerdir ve millet adına en güçlü olması gereken kurumdur. Milletin seçtiği insanlar var orada. 600 tane vekilimiz var. Bu vekillerin olduğu yerde mutlaka Meclis’te bir genel görüşme yapılmalı. Hatta komisyonlar kurulmalı. Bu komisyonlar siyasi partilerle müzakerelerle bu süreci Meclis bünyesinde en güçlü hale taşıyabilmeli.

Özellikle kapsayıcılık çok önemli bir kavram. Şehit aileleri ve gazilere sürecin açıklanması lazım. Bütün bu hassasiyetler korunursa başlatılan bu ivme hepimizi mutlu eden bir yere evrilir. 

Tutarlı da olmak gerekir. Bir yandan DEM Parti ile görüşme yapacaksınız, öbür yandan DEM Parti'nin belediyelerine kayyum atayacaksınız. Tutarlılık lazım. Özgürlük iklimi lazım. Ağzını açanı gözaltına alırsanız süreci sekteye uğratmış olursunuz. 

Vatandaşlarımıza terörün olmadığı bir Türkiye'de, vatandaşlarımızın demokratik taleplerinin müzakere yoluyla karşılanabileceği tarif edilmeli. Aynı zamanda sınır dışında yürütülen süreçlerle ilgili, Irak ve Suriye'de yaşayan Kürtlerin en büyük dostunun Türkiye olduğu -sadece Kürtlerin de değil o coğrafyada yaşayan herkesin- anlatılmalı.

"BENİM DERDİM BU ÜLKENİN KARDEŞLİĞİ"

Osmanlı Dönemi’nde de önemli mevkilerde görev almış Kürtler var. Türkiye Cumhuriyeti döneminde ise Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakan, milletvekilleri var. Bir Kürt yol arkadaşım bana dedi ki: 'Ben bu ülkede bulunan bir Kürt olarak bu ülkede Cumhurbaşkanlığı hayali kuruyorum. Başka ülkelerdeki Kürtlere bizi kimse benzetmesin. Ben bu ülkede her makamın hayalini kuruyorum.' O kadar hoşuma gitti ki… Ama eksiklerimiz var. Dolayısıyla bu memleketin gelecekte de böyle bir sorunu yaşamayacağı modeli hep beraber inşa edebilmeliyiz. Onun için Devlet Bahçeli'nin başlattığı bu süreci önemsiyorum, özenle takip ediyorum. Ama iktidarın, hükümetin suskunluğunu, süreci izlemesini… Allah Allah diyorum… Acaba derdi sandık mı, seçim mi, başka bir şey mi?

Benim derdim bu ülkenin kardeşliği. Siyaseti, partileri aşan bir yerde bu meseleyi görüp çözüm bulmak. Bu, bu memleketin refahı, huzuru, ekonomisinin iyi olması demek. Tek şey: Vatanın bölünmez bütünlüğü, ay yıldızlı bayrağımızın altında mutlu, huzur içerisinde, herkesin etnik kökeninin en üst seviyede saygınlığının kazandırıldığı, her türlü hak ve hukukunun, özgürlüklerinin korunduğu bir Türkiye Cumhuriyeti devleti."

SURİYE DEĞERLENDİRMESİ

İmamoğlu, Suriye'de son günlerde yaşananlara ilişkin şu ifadeleri kullandı:

"Suriye'de yürütülen süreci de seçim meselesi gibi ele almalarından endişeliyim. Esad diktatörlüğünün bitmesinden tabii ki memnun oldum. Bunu bile hükümetin puan kazanması çabası şekline sokulması çok kötü bir durum. Ben Suriye meselesine şöyle bakıyorum, Türkiye'nin 200 yılını ilgilendirecek bir süreç işletiliyor. Biz diyoruz ki; Suriye'de bütün risklerin bertaraf edileceği bir düzen kurulması şart. Etnik ve inanç ayrımcılığı yapılmamalı. Lazkiye'de Tartus'ta masum insanların öldüğü bir süreç yürüyor. Bu insanların neredeyse tamamı orada yaşayan Aleviler. Biz bu acıyı hissetmez ve insanı bir açıyla bakmazsak olmaz. Milli meselelere siyaset alet edilmemeli. Bu süreci endişeyle takip ediyorum. Türkiye'nin sert uyarılar ve önlemler alması gerekir. Suriye yönetimiyle bu anlamda irtibat kurması gerekir. 

Biz Suriye'de masayı kuran devlet olmamız gerekirken, kurulan masalarda sandalye ayrılmayan duruma geldik. Suudi Arabistan'da, Fransa'da, İtalya'da ve başka yerlerde yapılan toplantılarda sandalyesi olmayan ülke durumunda olmak beni endişelendiriyor."