23 Nisan 1920’de açılan TBMM, Kuvayı Milliye’ye dayalı Türk “İstiklal Savaşı”nı yönetmiştir.

Bu Meclis’te zor durumlar yaşanmış ancak gerek açık gerekse gizli oturumlarda hiçbir kısıtlama olmadan her şey konuşulmuş, önemli kararlar alınmıştır. Bu nedenle ilk Meclis için “savaş içinde demokrasi” tanımlaması yapılmıştır.

Bu zor koşullarda Meclis’te her konu özgürce tartışılmış ve hükümeti oluşturan bakanlar tek tek milletvekillerinin oylarıyla seçilmiştir. Milli Mücadele’nin başkomutanı Mustafa Kemal’i bile Meclis kendi oylarıyla seçmiştir.

Milletvekilleri, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesine tutkuyla bağlı ve bu ilkeye son derece sadık bir biçimde çalışıyorlardı. Milli irade ve egemenlik ilkesinden, milletvekili olarak kürsü özgürlüğünden ve Meclis’in yetkilerinden ödün vermiyorlardı.

Cephede savaş devam ederken Ankara’da, Meclis’te çalışmalar sürüyordu. En ufak harcamalar üzerinde tartışılıyor ve kanunlar çıkarılıyordu. İlk Meclis’in böylesine şanlı bir geçmişi vardır.

Zafer kazanıldıktan sonra Meclis özgür iradesiyle yeni seçimlerin yapılması için çalışmalarına kendi kararıyla Nisan 1923’te son vermiştir.

Yüz yılı aşan çalışma döneminde TBMM, sadece savaş sürerken değil, askeri cuntalar dönemi de dahil her aşamada kendi yetkilerine titizlikle sahip çıktı.

Çok partili demokratik sisteme girildikten sonra, 1950’den bugüne 75 yıldır muhalefet partileri Meclis’e temsilcilerini gönderdi. Meclis ve milletvekilleri anayasadan kaynaklanan yetkilerinden hiçbir zaman vazgeçmedi.

Personel servisleri için yeni karar Personel servisleri için yeni karar

Ancak 2017’de anayasanın değişmesi ve cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kabul edilmesinden sonra Meclis’in yetkilerinin törpülendiği milletvekillerinin yasama ve denetleme yetkilerinin artık yüzeysel kaldığı açık bir biçimde ortadadır.

2017 anayasa değişiminden önce milletvekillerinin soru, gensoru ve Meclis soruşturması gibi önemli yasama yetkileri vardı. Anayasal hukuk sistemi içinde güvensizlik oyu vererek hükümet yenilenebiliyordu. Kuvvetler ayrılığı ilkesi işliyordu. Demokratik parlamenter sistem yürürlükteydi ve milletvekilleri bu yetkilerini korumak ve kullanmakta çok titiz davranıyorlardı.

2017’den sonra bu yetkiler tırpanlanmıştır. Bakanlar Kurulu seçilmişlerden değil, atanmış memurlardan oluşuyor, Meclis’e bile gitmiyorlar ve milletvekillerine tepeden bakıyorlar.

Milli irade bu noktada zaafa uğramış görüntüsü vermektedir. Anayasa hukukçularının belirttikleri gibi, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, parlamenter demokrasiyi ortadan kaldıran ve zedeleyen bir tablo yaratmıştır.

TBMM bir asrı aşan yaşamı içinde çok önemli görevler yapmıştır. Ancak yeniden “milli irade”ye sahip çıkan bir konuma gelmesi gerekmektedir. Yeniden güçler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiye dönmek zorunluluğu vardır.

Son günlerin manzarası daha da karamsardır. Üç kez yapılan seçimle İstanbul Belediye Başkanlığı’nı kazanan İmamoğlu hapistedir. İstanbul’da seçilmiş belediye başkanları hapistedir. Seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyum atanmıştır.

Bütün dünyada artık Türk demokrasisi tartışılır duruma getirilmiştir.

Milli iradeye dayanarak seçimle Meclis’e gelmiş olan tüm milletvekillerinin Meclis’in yetkileri konusunda hassas olmaları ve birlikte olmaları gerekir. 105 yıllık TBMM’nin yetkilerini yeniden elde etme, Meclis’i yeniden güçlendirme günü gelmiştir. Milli iradeye dayalı özgür seçimlerle Meclis’e gelip görev yapan tüm milletvekillerinin milli iradeye saygı gösterip Meclis’in yetkilerine sahip çıkmalarının günü gelmiştir.

Kaynak: CUMHURİYET