Ömrüm boyunca ‘Dünya Türk olsun’ savsözüne karşı çıkmış birisiyim.
Dahası uluslararası hukuk, sosyalizm, evrensel insan hakları, sınıf ve cinsiyet eşitsizliklerinin ortadan kaldırılması, sınırların ve sınıfların olmadığı bir dünya görüşünü savunan birisi olarak bu ödül çelişki gibi duruyor.
Ancak değil!
Gerçeğin peşinde koşan sınırlı sayıda gazeteci var; iktidardan nemalanmayan…
Boyun eğeceksen gazeteci olmayacaksın diyen kaç kişi var?

ü
Kaldı ki Turancılarla iki ortak noktam var, birisi Mustafa Kemal Atatürk’ün ortaya koyduğu temel ilkeler, ötekisi emperyalizme karşı ulus devletin savunulması…
Orada da çelişkiler yaşıyor Turancılar…
Turan Ocakları Başkanı Halit Gökhan Gül, ‘Biz İttihat ve Terakkiciyiz’ derken Enver Paşa’nın yayılmacı çizgisini savunduğunu ifade etmiş oldu.Kesin bir gerçek var ki, Mustafa Kemal ile Enver Paşa taban tabana zıt değilse bile aynı noktada olmadılar.
Başkan Gül’ün bir konudaki vurgusunu beğendim, “Türk dünyasındaki ülkelere ağabeylik, büyüklük taslamayalım” sözünü bizzat o ülkelerdeki toplantılarda söyleyen biriyim. ANADİL ÜZERİNDEN YENİ BİR DEVLET İNŞAA ETMEKGecenin onur konuğu ve yıldızı Cihat Yaycı amiraldi.
Türk deniz sularının korunmasını amaç edinen ‘Mavi Vatan’ kavramının canlı halidir Cihat Yaycı…
Şimdi de ülkeyi felakete sürükleyecek yeni sürece karşı direnç gösterenlerin başında geliyor.
Ümit Özdağ içerde tutulurken Apo ile pazarlık yapıldığı bir dönemde ses yükseltiyor Cihat Yaycı amiral…Anadil konusundaki itirazlarını dile getirdi Cihat Yaycı:
“Amerika’nın güney kısımlarında nüfusun büyük çoğunluğu İspanyolca konuşur. Ama orada İspanyolca ana dil eğitimi yoktur. Çünkü herkes Amerikalı değil Amerikan’dır. Amerikalı sözü Türkçeye yanlış çevrilmiştir. ‘I am an American' der Amerika’da yaşayan herkes. Fransa’nın güney bölgesinde Arapça ana dili olan milyonlar vardır ama Arapça ana dil eğitimi yapılmaz, Fransızca yapılır ve onlar kendilerine Fransız’ım derler. Almanya’da Türkçe eğitim veren okullar vardır ama Türkçe ana dili eğitimi veren okullar yoktur. Bizim yönetimiz altında Suriye’de bölgeler var. Orada ana dil eğitimi Arapçadır, Türkçe değildir.”
Yeri gelmişken ben de bir sayı ileteyim. Türkiye’de seçmeli olarak bir başka dili tercih eden öğrenci sayısı 24 bin civarında… Bunun 20 bini Kürtçe, 2 bini Zaza’ca, geri kalan öteki diller.
Görüldüğü gibi büyük bir talepten söz edilemez. Devletin bu dili zorunlu tutarak öğretmesi için bastıranların amaçlarının ve hedeflerinin ne olduğu belli!
Cihat Yaycı konuşması sırasında herkesin telefonunu açmasını ve Anayasa’nın 10. Maddesini okumasını istedi.
İlginç bir sessizlik oldu salonda…
Sonra biri okudu:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”Bu madde yetmez mi diye sordu Cihat Yaycı amiral…
Yılın başarılı belediye başkanı ödülüne Gemlik Belediye Başkanı Şükrü Deviren layık görüldü. Yılın bürokratı da eski bir emniyet müdürü, bugünün Bursa Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Ali Altınsoy oldu. TÜRK DÜNYASINA ÖRNEK OLMAK VARKEN ONU TAKLİT EDEN TÜRKİYE Yılın başarılı gazetecisi ödülü için kürsüye çıktığımda Türk dünyası gazetecileriyle ilişkimizi anlattım. Özellikle İbrahim Erdoğan’ın genel başkanlığını yaptığı, benim de genel başkan vekil olduğum Anadolu Gazeteciler ve Spor Yazarları Derneği’nin Bursa’da toplantılar düzenlediğini belirttikten sonra “En büyük baş belamız Kiril alfabesi. Ortak alfabeye ve dile geçmeliyiz” dedim.Sonra düşünce ve ifada özgürlüklerine yönelik gözaltılar, tutuklamalar, baskılardan söz ettim ve şöyle dedim:
“Atatürk’ün ortaya koyduğu ulus devlet ve çağdaşlaşma modeli çok sesli toplumu ve çok partili düzeni öngörüyordu. Türk dünyasında ise otoriter, tek adam rejimleri var. Ne yazık ki onlar bizi örnek alacakken, biz onlara benzemeye başladık.”Bunları söyledikten sonra geçtiğimiz yılın sonlarında yaptığımız Azerbaycan ziyaretindeki bir anımı aktardım:
“Necati Kartal, Cennet Cankılıç ve Ömer Aydoğdu ile birlikte Türk şehitliğini ziyaret ettikten sonra Hazar denizine bakan çok güzel bir noktada kahve içiyorduk. Yan masamızdakilerle söyleşmeye başladık. Ben döndüm dört kadının oturduğu masaya, ‘Ülkeniz çok güzel. Her şey harika ama bir şey eksik! Nedir diye sordu kadın, yanıtım ‘demokrasi yok’ şeklinde oldu. Modern ve eğitimli kadın ‘Aman aman istemiyoruz. Biz sokakta rahatça gezmek istiyoruz. Bize demokrasi lazım değil’ dedi. Çok şaşırdım. İşte bu salonda bir kez daha söylüyorum bize demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü lazım. O olmadan bir adım ilerleyemeyiz.”
Ve sözlerimi şöyle bitirdim:
“Ben Turancı değilim, Allaha şükür solcuyum ama yurtsever bir solcuyum.”Salondan bayağı da alkış aldım.
Beni alkışlayan dostlarım arasında Yılın Siyaset Bilimcisi ödülünü alan Mehmet Emir Aksoy da vardı.Ödül aldığım Turan Sancağı Teşkilatı’nın 140 bin üyesi ve de pek çok kentte şubesi olduğunu öğrenince çok şaşırdım.
Bu ülkedeki milliyetçilik damarının ne kadar derin olduğuna bir kez daha tanık oldum.
Bana bu ödülü layık görenlere, Başkan Halit Gökhan Gül’e, ödülü elinden aldığım Lale Küçük’e teşekkür ediyorum. CAHİT ÖZDEMİR ZAFER PARTİSİ SAFLARINDAÖdül gecesinde Sinan Ateş cinayeti sonrasında cesaretle çıkıp konuşan ender ülkücülerden biri olan eski ocak başkanlarından Cahit Özdemir’le karşılaştık.
Zafer Partisi’ne katıldığını, Ümit Hoca ile siyaset yapacağını söyledi.
Gecede ben de ifade özgürlüğünün önemini anlatırken değinmiştim:
“Gazeteciler olmasaydı Sinan Ateş cinayeti tamamen karanlıkta kalmaz mıydı?”
İşte o üzeri örtülmeye çalışan cinayete ilişkin bakın ne demişti Cahit Özdemir:
“Sinan Ateş’i hep rakip gördüler kendilerine. Sinan öyle bir iz bıraktı ki hiçbiri silinemedi. Ocaklara level (seviye) atlattı. Sinan Ateş adını silmemiz lazım diye düşündüler. Bununla alakalı bir sürü iftira attılar. Evet tehditler vardı, bir saldırı bekliyorduk ama böylesini asla! Döverler vs. diye bekliyorduk. Ölümle sonuçlanmaz diyorduk. Ama böyle bir adilik yapacaklarını aklımızın ucundan bile geçirmiyorduk. Ve yıllarca hizmet etmişiz bu davaya…. Sinan sonuna kadar ‘Liderime bağlıyım’ demişti. Devlet Bey’in 'Bu cinayete kim bulaştıysa partiyi ve Ülkü Ocakları’nı terk etsin' demesini beklerdik ama olmadı. Biz cenaze namazını kılarken, tabutun başında defnedilmesini beklerken, bütün kurum ve kuruluşlar (MHP ve Ülkü Ocakları) yeni yıl kutlaması yaptılar. Bu bizim çok zorumuza ve ağırımıza gitti. Bizim için o makamlar (Ülkü ocakları genel başkanlığı) kutsal makamdır. Ama o makamda şu anda oturan insanlar yanlış insanlar. Ülkü Ocakları’nın makam arabası bir tetikçiyi kaçıramaz, o araca bir katil oturamaz. Katil, uyuşturucu, torbacı… Ne ararsanız var. Bu arkadaşlar töreyi bozdular. Artık devlet içinde devletleştiler mi, ne oldu bilmiyorum ama görüyorsunuz bir insanı öldürmek için 22 kişiyi bir araya getirebiliyorlar. Bunun içerisine istihbaratçıyı koyuyor, özel harekatçısını koyuyor. Cinayet dosyasını soruşturan komiser bile daha önce bunlara bilgi aktaran kişi çıkıyor. Düşünün artık… Azmettirenler bilinmesine rağmen bunlar elini kolunu sallayarak geziyorlar."Cesaretinden ve vefasından ötürü Cahit Özdemir’i selamlıyorum.