Son aylarda her geçen gün artan bir dozda iktidar yargı üzerinden CHP’ye ve onun cumhurbaşkanı aday adayı İmamoğlu’na büyük bir baskı uyguluyor, yeni yeni sürpriz davalarla kıskaca alıyor. Bunu kamuoyunun önünde kör göze parmak yapıyor ve hiçbir “kınayıcının kınamasından da çekinmiyor”.

İmamoğlu’nun “Ahmak” davası istinafta onay beklerken her bir buçuk güne bir soruşturma düşecek şekilde yolsuzluk soruşturmaları başlatılıyor, yetmiyor 33 yıl önce aldığı diploması iptal edilmeye çalışılıyor. Son aylarda ise İmamoğlu’nu da aşıp CHP’nin kurumsal yapısına yönelik ataklar başladı. CHP’li belediye başkanlarından bazıları yolsuzluk, bazıları da terör üyeliği suçlamasıyla gözaltına alınıp tutuklandı. Yetmedi CHP genel kuruluna karşı iptal başvurusu yapıldı, genel kurul iptal edilirse CHP’ye kayyum atanacak, dedikodulara bakılırsa kayyum da hazır, son kongreyi Özgür Özel’e karşı kaybeden Kemal Kılıçdaroğlu.

Bütün bunlar niye oluyor? Daha doğrusu şöyle soralım; Eğer İmamoğlu Cumhurbaşkanlığını Erdoğan’a karşı kazanacak bir aday olmasaydı, ya da CHP İmamoğlu dışında bir adayla da, mesela Mansur Yavaş’la da Cumhurbaşkanlığını kazanacak durumda olmasaydı başlarına bunlar gelir miydi?

Elbette gelmezdi. O halde bu olan biteni, ya da olup bitecek gibi görüneni yargı darbesi olarak görmek ve okumak yanlış olur mu?

Kanaatimce olmaz.

Neden?

Darbe nedir özünde, halkın iradesine karşı silah zoruyla yönetimi ele geçirmek. Eğer birileri halktan alamadığı onayı silah zoruyla gasp ediyor ve iktidarı alaşağı ediyorsa bu bildiğimiz anlamda klasik bir darbedir. Örnek 1960 ve 1980 darbeleri. Ancak zaman değiştikçe darbeler de değişiyor ve gelişiyor, son zamanlarda darbelerde ordu yerine yargı kullanılıyor ve bu tür darbelere de post modern darbe deniliyor. Örneğin 28 Şubat Post modern darbesi. İşin ilginç yanı yargı darbesi o kadar kullanışlı bir darbe türü ki hem iktidara karşı hem de iktidar eliyle muhalefeti etkisiz hale getirmek için kullanılabiliyor. 28 Şubat post modern darbesi mevcut iktidara karşı bir darbeyken bugün CHP ve İmamoğlu’na karşı başlatılan davalar sağanağı iktidar eliyle muhalefeti devirmek üzere başlatılmış bir yargı darbesi olmaya aday.

Eline bizi korusun diye silah verdiklerimizin bir sabah kör karanlıkta o silahı bize doğrultması ne kadar acıysa adalet dağıtsın diye yetki ve görev verdiklerimizin adalet dağıtmak yerine adaleti dağıtması, askıya alması da o kadar acıdır.

İktidarın içine düştüğü ve bizi de beraberinde düşürdüğü bu yol yol değildir. Bu halk darbelere karşı şerbetlidir, bunları aşar. Çok acı çeker belki ama aşar. Olan halka bu kötülükleri reva gören iktidara ve o iktidara karşı bağımsızlığını unutup kayıtsız şartsız hizmete adanmış yargıya, adalet kurumuna olur.

Bu yazıyı sert bulan ve abarttığımı düşünenlere 52 gündür tutuklu bulunan Zafer Partisi genel başkanı Ümit Özdağ’ın bir X paylaşımına bakmalarını tavsiye ederim. Özetle diyor ki Özdağ; benim Cumhurbaşkanına hakaret davam yetkisizlik nedeniyle Antalya’ya gönderilmişti ya bu karara karşı Cumhurbaşkanının avukatı sayın Cumhurbaşkanı bu hakareti İstanbul Şişli’de öğrenmiş, o nedenle bu dava İstanbul’da görülmeli diye itiraz etmiş ve bu itiraz kabul edilmiş, dava artık İstanbul’da görülecek. Gördünüz mü yargı nasıl zorlanıyor? Evrensel bir yetki kuralı olarak uygulanan suçun işlendiği yer kuralı istenirse nasıl da suçun öğrenildiği yere dönüştürülüyor?

Anlaşılan biz İmamoğlu ve CHP’den önce yargıyı kurtarmalıyız siyasetin elinden.