Hukuk, onu nasıl tanımlarsak tanımlayalım, insanlık tarihiyle yaşıt.
İlkel, yahut daha temkinli bir kavramla, başlangıç toplumlarından modern topluma dek, insanların bir araya geldikleri her yerde kuralların da ortaya çıktığı bir vakıa.
Yazıyı tanımayan topluluklarda da, adına ister töre, ister örf diyelim, bireylerin ve topluluğun davranışlarını düzenleyen kurallar hep mevcut olmuş.
Fransız antropolog ve etnoğrafyacı Pierre Clastres’ın klasikleşmiş eserleri Devlete Karşı Toplum ve Vahşi Savaşçının Mutsuzluğu, bu kuralların varlığını somut olarak görebildiğimiz çalışmalar.
Meşruiyetini ister orman ruhlarından, ister tanrılardan ya da bir tek tanrıdan, isterse milletten alsın, yasa hep var olmuştur.
Yasayı yasa yapan da, yasanın çiğnenmesine karşılık gelen müeyyidenin mevcudiyetidir.
İnsanlık, sofistike düşünme kabiliyetine ulaşmakla, yasanın kaynağına ilişkin bir çok teori ortaya atar.
Hukuk felsefesi disiplininde, yasanın ve meşruiyetin kökeni tartışılır.
Hukukçular, hala cevabı verilememiş bu soruya çok temel olarak ikili bir ayrımla yaklaşır; doğal hukuk ve pozitif hukuk.
Doğal hukuk teorisyenleri, yasanın kökenini aşkın-transandantal bir yerde ararlar. Onlara göre belli bazı ahlak kuralları, a priori belirlenmiştir. İnsan bu doğal hukuka (lex naturalis) akılla erişebilir. Bu kurallar, her zaman ve her yerde geçerliliğe sahiptir. Örneğin: insan öldürmenin yasak oluşu her yerde ve her zaman geçerli bir doğal hukuk kuralı olmakla, cinayet hukuka evrensel olarak aykırıdır.
Pozitif hukuk ise, belirli bir toplumda belirli bir zaman için geçerlidir. Pozitif hukuk, doğal hukukla çelişebilir. Pozitif hukuk teorisyenlerine göre, haklar ancak kanunlarda bulunmakla mevcuttur.
Örneğin doğal hukukçulara göre, insanların doğuştan sahip olduğu varsayılan kimi haklar, eğer kanunlaştırılmadılarsa, pozitif hukukçunun gözünde hak değildir.
İnsanın yaşama hakkının a priori olarak her yerde ve her zaman için belirlendiğini savunan bir doğal hukukçunun karşısında, yaşama hakkının yalnızca yasalarla verildiğini savunan bir pozitif hukukçu için, yaşama hakkının kanunlaştırılmadığı bir hukuk düzeninde idam cezasının hukuka aykırılığı söz konusu olmaz.
Bu yazımda, iki temel hukuk okulunun farklılıklarına yüzeysel olarak değinmekle yetindim.
Hukukun Kökenlerine Dair başlığı altında, meseleyi incelemeye devam edeceğiz.