Başlığı sekiz yılı aşkın bir süredir cezaevinde mahkûm bulunan Selahattin Demirtaş’tan ilham aldım. Demirtaş geçen hafta “korkma! Barış” başlıklı bir yazı kaleme aldı ve bu yazı geniş bir yankı uyandırdı. Kürt halkının sürdürdüğü muhalif hareketin en önemli ikinci aktörü olarak Selahattin Demirtaş’ın sözü elbette kıymetli ama o sözleri daha da değerli kılan yazının içeriği ve sunum şekli. Son derece yalın, samimi ve bir o kadar da edebi bu metni baştan sona okumadıysanız mutlaka okumanızı tavsiye ederim.

Yazının başlığı ilginç ve bir o kadar da çapıcı, “korkma, barış!” İnsan barıştan niye korkar? Gerçi korku insani bir duygudur, insan yaratılışı icabı tehlikelerden korkar, uzak durur ki zarar görmesin. Yani insanın barışın karşıtı olan savaştan korkması gayet normal. Çünkü savaş acı demek, can ve mal kaybı demek, peki, bunun tam tersi olan savaşın bitmesi anlamına gelen barıştan niye korkar ki insan?

Eğer Türkiye’de yaşıyorsanız, hele hele Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir Kürt’seniz korkarsınız, çünkü neredeyse barışı hiç tanımamışsınızdır. Savaş ise ikiz kardeşiniz gibidir, onunla yaşayagelmiş ve varlığını iyice kanıksamışsınızdır. Şimdi birden bire hayatınızdan çekilmesi ve yerine barış denen, yeni ve meçhul bir hayatın kurulacak olması sizi korkutur.

Aynı şekilde İstiklal Marşı’na merhum Akif de “korkma! “diye başlamıştı. Koskoca Osmanlı İmparatorluğu dağılmış elde bir avuç toprak bir avuç su kalmıştı. Korku, ya o da giderse korkusuydu. Korku, ya bir daha devletimiz olmazsa korkusuydu. O yüzden Mehmet Akif Korkma diye seslenir halkına;

Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak

Sönmeden yurdumun üstünde en son ocak”

O korkuyu atlattık çok şükür, al bayrağımız vatanımızın her köşesinde nazlı nazlı dalgalanıyor. Bir asır sonra bütün sıkıntılarına rağmen dünyanın süper liginde değilse de birinci liginde oynayan bir devletimiz de var. O halde şimdi ki korkunun kaynağı ne? Yani Kürt’le Türk birbiri ile barışmaktan niye korkuyor? Demirtaş bunun nedenlerini yazının girişinde çok açık bir şekilde ortaya koyuyor;

“Bu temkinli olma halinin biri tarihsel, diğeri güncel iki nedeni var. Son yüz yıldır devletin Kürtlere yaptıkları, Kürtlerin devlete isyanları nedeniyle iki taraf da birbirine güvenmiyor, güvenemiyor. Bu, tarihsel neden…

Önümüzde önemli bir seçim ve anayasa değişikliği olasılığı var. Siyasi ittifaklar, kutuplaşmalar ve siyasi hesaplar nedeniyle de taraflar birbirlerine güvenmiyor. Bu da güncel neden…”

Türk korkuyor; bunca savaşlardan, yıkımlardan, acılardan sonra kurduğumuz devleti Kürtler bölüp parçalayacak ve bunun adını da barış koyacaklar diye. Kürt de korkuyor bunca isyan ettik, kalkışma yaptık, öldük öldürdük, hiçbir şey elde edemeden barışıyoruz. Oysa her iki korku da temelsiz… Bunca acı yaşandıktan sonra şu açıkça anlaşıldı ki; Kürtler bu ülkeyi bölemedi ve bölemez. Ama Kürtler de bunca acıdan eli boş çıkmıyorlar barış meydanına. Bakın ne diyor Selahattin Demirtaş Türk ve Kürt Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına;

Türkiye Cumhuriyeti devleti hepimizin devletidir, nokta. Bu anlamda Cumhuriyeti demokratikleştirme görevi de hepimizindir, nokta.

Gerisini el birliğiyle, gönül birliğiyle adım adım hep birlikte inşa edeceğiz çünkü artık silah, kan, acı aradan çıkmıştır. Önümüzdeki tek engel, eskiye olan bağımlılığımızdır; onu da cesaretle, yeni olana evrilteceğiz.

Barışla hepimiz, hep birlikte kazanacağız.

Gelişmeler çok hızlı olduğundan başımızı döndürüyor ve korkutuyor bizi. Açıkçası üzülmekten sevinmeyi, endişelenmekten güvenmeyi unutmuşuz. Bir de düşman boşluğuna düştük diye düşünüyorum bu barış ihtimaliyle. Kürtler değilse düşman kim? Düşman olmak zorunda mı demeyin, insana şeytan devlete düşman şarttır. Ne diyordu Üstat Necip Fazıl;

“Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın

Gündüz geceye muhtaç bana da sen lazımsın”

Bugünlerde CHP’nin başına gelenler de bu aslında. CHP ve özelde de Ekrem İmamoğlu Kürtlerden boşalan düşman ihtiyacını karşılıyor geçici olarak, umalım uzun sürmesin. Öyle ya kendisine karşı en büyük Kürt isyanını 40 yıldır sürdüren PKK lideri ile barışan devlet aklı devletin kurucu partisi ile ilelebet küs kalamaz, kalmamalı. Bu da bir sonraki yazının konusu, başlık da hazır; Bir düşman İhtiyacı Olarak CHP…