19 Mart 2025 tarihi Türkiye Demokrasi tarihine kara bir gün, düşük yoğunluklu sivil bir darbe olarak geçti. 13 Mart 2025 tarihli “İmamoğlu’na siyasi yasak CHP’ye kayyum ve yargı darbesi” başlıklı yazımızda olabilecekleri öngörmüş ve bu yargı darbesini haber vermiştik. Sadece biz mi görmüştük bunu, hayır tabi, bu ülkede siyasi gündemi az çok takip eden herkes iktidarın bir şekilde Ekrem İmamoğlu’nu tasfiye etmek istediğini ve sadece İmamoğlu’nu değil ana muhalefet partisi CHP’yi de meflûç edip parçalayarak iddialı bir rakip olmaktan çıkarmaya çalıştığını görüyor ve anlıyordu.
Ekrem İmamoğlu’nun şahsına karşı açılmış ahmak davasıyla başlayan yargı kıskacı yakın çalışma arkadaşlarına ve İstanbul’un Beşiktaş ve Esenyurt Belediye başkanlarına kadar uzanmış, her geçen gün çember daraltıla daraltıla nihayet İmamoğlu’nu gözaltına alma kıvamına erdirilmişti. Bununla yetinilmemiş CHP’nin kurumsal yapısına karşı da genel kongrenin ve İstanbul kongresinin iptali istemli soruşturma başlatılmıştı. Yani aslında Gabriel Garcie Marquez’in kırmızı pazartesi romanındaki gibi cinayetin işleneceği biliniyor fakat bunu önlemek için kimse bir şey yapamıyordu. Nitekim ne CHP, ne Ekrem İmamoğlu ne de halk, hiç kimse hiç birimiz, hiçbir şey yapamadık. Göz göre göre demokrasiye karşı siyasi bir cinayet işlendi ve bizler bu cinayetin kör ve sağır tanıkları olduk.
Önce olan bitenin adını doğru koyalım; bu Ekrem İmamoğlu’na ve CHP’ye karşı başlatılmış bir soruşturma ya da kovuşturma değil, yargı eliyle yapılmış düşük yoğunluklu sivil bir darbedir. Burada kafa karıştıran darbenin bu defa iktidara karşı muhalefet tarafından değil, muhalefete karşı iktidar eliyle yapılmasıdır. Biz şimdiye kadar hep iktidara karşı silahlı kuvvetler eliyle yapılmış darbelere alışıktık. Muhalefet seçmen iradesini beğenmeyip ordu ile iş ve güç birliğine girerek iktidarı alaşağı ederdi.1960 ve 1980’de böyle olmuştu, hatta 28 Şubat 1997’de de yine ordu muhalefet işbirliği ile bu defa tanklar yürümeden, yürütürüz tehdidi ile ülkenin demokratik seçimlerle işbaşına gelmiş hükümetine darbe yapılmıştı.
Demokrasi tarihimizde bir ilk olarak iktidar eliyle bir darbeye şahit oluyoruz. Tabi biraz tuhaf geliyor insana, zaten iktidar değil mi, buna ne gerek var? Cevabı çok basit; hayat boyu, hem de ülkenin hayatı boyu iktidarda kalmak için. Kendisinden başka kimsenin seçilmesine imkân ve fırsat tanımamak için. Sadece sandığa indirgenmiş zavallı Türk Demokrasisinin elinden sandığı da almak için.
35 yıl önce o günkü yasa ve yönetmeliklere uygun şekilde alınmış olan diploma bunun için iptal ediliyor. Kendileri PKK elebaşı ile barış ve çözüm süreci başlatmışken kent uzlaşısı bahanesiyle İmamoğlu’nu terörle bunun için iltisaklı hale getirmeye çalışıyorlar.
Arkadaş kent uzlaşısı dediğiniz nihayetinde yasal iki parti arasında yapılmış bir işbirliği, siz PKK’nın başı ile ve daha dün meclisten hatta vatandaşlıktan atmaya kalktığınız DEM Parti ile iş tutuyor, kendi tabirinizle DEMLENİYORSUNUZ. Sizinki suç değil de CHP’ninki suç öyle mi? Kendi kendileri ile nasıl çelişkiye düştükleri, vatandaşın zekâsıyla nasıl alay ettikleri, aptal yerine koydukları umurlarında değil, gözlerini karartmış bodoslama gidiyorlar.
Gidiyorlar ama nereye?
Kendi sonlarına doğru… Bu kadar kararlı bir şekilde gidene dur diyecek halimiz yok. Üzüldüğümüz ülkeyi de peşlerinden uçuruma doğru sürüklemelerinden. Zaten özürlü olan demokrasiyi tamamen yok etmelerine, devletin temeli olan yargıyı siyasallaştıra siyasallaştıra kimsenin güvenmediği, inanmadığı bir aparata dönüştürmelerine. Çok söyledik ama tekrarında beis yok, Devletin temeli adalettir. Adalet yoksa devlet de yoktur. Ne kadar adalet o kadar devlet. Tekrarında yarar olan bir cümle ile bitirelim; hukuk herkese lazımdır, bugün hukuku kendi siyasi emellerine alet edip yok edenler yarın aradıklarında adaleti yerinde bulamazlar.